Umuda açılan kanatlar...

Konusu 'Güvercin ve Kültür' forumundadır ve guvercinurfa tarafından 16 Ocak 2009 başlatılmıştır.

  1. guvercinurfa

    guvercinurfa Well-Known Member Yönetim Üyesi

    Güvercin bizde sözlü olsun yazılı olsun hayatımızı kapsamıştır da biz farkında bile değilizdir. Pek tabiidir ki her şey kendi coğrafyasının ve ikliminin ürünüdür. Bizim medeniyet iklimimizin dışında da belki güvercinle karşılaşabilirsiniz ancak o medeniyetler için güvercinin ne fiziki ve nede metafiziksel olarak hiçbir kıymeti harbiyesi olmadığından naşi ötekinin güvercini korkaktır, ürkektir, sahipsizdir, onlara eman yoktur. Çünkü ötekinin metadan başka bir dünyası olmadığından sivrisinekten bile nasıl yağ çıkarılabilir hesabı ve bu hesabın teorisyenleri olan emperyalizm ve onun sacayakları için her şey maddeden ve maddi hazlardan mütevellit olduğundan güvercinin yoktur

    ötekinin kültüründe, medeniyetinde hiçbir kredisi. Eğer İbn Hazm’ın “Güvercin Gerdanlığı”nın sevgiye ve sevenlere dair aşkını okuyabilirseniz işin bizdeki deruniliğini göreceksinizdir, bizden söylemesi.
    Güvercin bizde Tanrıyı değil ama onun sanatını ve güzelliğini temsil eder.
    Güvercin bizde Hz. Süleyman ve Hz. Fahri Kainat’ın aziz hatırasını temsil eder.
    Güvercin Anadolu’yu temsil eder.
    Güvercin edebiyatı temsil eder.
    Güvercin sanatı temsil eder.
    Güvercin güzelliği temsil eder.
    Güvercin aşkı temsil eder.
    Güvercin emaneti ve emniyeti temsil eder.
    Güvercin bizden biridir.
    Güvercin ruhani bir misafirdir.
    Güvercin habercidir.
    Güvercin hayra alamettir.
    Güvercin bereketin timsalidir.
    Güvercin ahlak abidesidir.
    Güvercin Türk İslam coğrafyasında her köyden her şehrimize kadar on binlerce yere ismini vermiş, güvercinlikler oluşturmuştur.
    Güvercin avlamak gayri ahlakidir.
    Güvercin vurmak edepsizliktir.
    Güvercin sevmemek nasipsizliktir.
    Güvercin düşmanlığı Ebu Cehilliktir.
    Anadolu’muzda güvercin berekettir ve hatta müteselsilen berekettir. Şöyle bir inanış vardır. Çocukları olmayanlar evlerinde güvercin besleyip onları çoğalttıkça evlat sahibi olurlar.
    Güvercin bir mittir.
    Güvercin bir efsanedir.
    Güvercin ve güvercingiller adeta bizden birileridir. Bizim coğrafyamızın güvercinleri adeta talimlidir. Onlar bizden biz de onlardan hep emin olmuşuzdur. Güvercin ekinlerimize ve diğer varlıklarımıza asla ve de kat’a hiçbir zarar vermediği gibi olağanüstü maddeten ve manen faydaları söz konusudur. Bizim eski vakıf eserlerimizde cami, han, kervansaray, sebil çeşme ve medreselerimizin mutena birer yerlerinde kuş vakıfları (küçük serçegillerin sığınacağı küçük kapılı sığınakların güvercin ve güvercingillerin sığınacağı geniş girişli sığınakların)’nın medeniyetimizin ana rüknü olan kuş cennetleri ve güvercin medeniyeti açısından ne kadar nehafetli oluşları meseleyi vuzuha kavuşturmak için yeterlidir.
    Evet, güvercinin ne gibi faydası var diye soracak olursanız, güvercinin sanatımıza, edebiyatımıza, aşk dünyamıza, ilahi ufkumuza ve insanlık vasfımıza kazandırdıklarını saymakla bitirmek, yazmakla ifade etmek na mümkündür. Bendeniz burada sadece ve sadece en basit ve de süfli bir faydadan bahsetmekle yetinip zatı âlilerinizi efkara davet ediyorum. Evet, güvercin yuvaları senede bir veya iki defa temizlenip güvercin gübreleri özel paketlere konularak bir çok zirai ve tıbbi alanlarda istimal edilir. Ancak ben bunlardan bir tanesinden bahsetmek istiyorum. Eskiden terör belası yokken Dicle’nin ve Fırat’ın ve kollarının kenarında özel bir çeşit içi sarı kırmızı, pembe beyaz karpuzlar yetiştirilirdi. Diyarbakır’da da karpuz festivalleri düzenlenir. Büyük bir deveye bir tarafına bir, öbür tarafına birer tane devasa karpuz yüklenir. Bu iki karpuzun ortasına da yılın güzeli olan bir kızcağız bindirilir.Şehiri ve temerküz eden topluluğu selamlatırlardı. Bu karpuzlar ortalama seksen ila yüz kilo ağırlığında olurdu. Bazen de bu karpuzlardan bir tanesi kılıçla ortadan ikiye bölünür, karpuzun içi boşaltılır, yenir. Geriye kalan bütün kabuğun içine bir çocuk oturtularak gösteri yapılırdı. Hiç unutmam bu karpuzlar memleketim olan Adıyaman’ın akarsuları olan Göksu ve eğriçayır ki Fırat’ın kollarındandır. Bu mekanlarda da kumlu topraklarda bol sulak ve güvercin gübresiyle beslenerek karpuz yetiştirilirdi. Çocukluğumuz bu karpuzları tüketmekle geçmişti. Geçen seneler gerek Diyarbakır’a ve gerekse Adıyaman’a gittiğimde sormuştum. Aldığım bilgiye göre her şeyde olan dejenerasyon karpuzlarımızı da çarpmış, yerli tohumlar asaletini kaybetmiş ve güvercin gübresinin kullanımı unutulmuştu.
    Güvercin bu, adeta tanrısal kuş, o fiziki ve gerekse metafiziksel hemşerimizdir o. Herhalde onu da küstürdük galiba. O güvercin ki simgesi, imgesi, duruşu, endamı, sesi, misafirperverliği, samimiyeti, kadirşinaslığı ve hatta süflî düşünenler için eti, tüyü ve hatta gübresi sadra şifa olup safi getirisi olan ve hiç götürüsü olmayan güvercin ile olan milenyumluk dostluğumuzun getirdiği güven, emin ve eman onun her şeye rağmen ve bütün vefasız ve duyarsızlıklarımıza rağmen bizimle dostluk sürmesine akıl ermez. Herhalde çaresiz ve alternatifsiz olsa garibim diyorum.
    Bütün Selâtin Camilerinde sürüler halinde endam edip endam edip Türk İslam Medeniyetinin yaşayan birer figürü olduklarını her şeye rağmen ve bütün dejenerasyona ve kendilerine gösterilen şefkat ellerinin zayıflamasına rağmen hayatiyetlerini sürdüren güvercinlerimizi görmek isterseniz Anadolu’muzdaki muhtelif mekanları ziyaret etmeniz benim ne demek istediğimi ifade etmek için yeterli olsa gerektir. Üsküdar’daki Osmanlı Camileri, Eminönü’ndeki Yeni Camii ve Hz. Fahri Kainatın mihmandarlığını yapan Halid Eyüp Sultan Camiinin avlularında ve İstanbul Üniversitesinin büyük kapısının önündeki Sultan Bayezid Camiinin dış avlusundaki mekanlarda sizlerden yemlemenizi bekleyen güvercinler müteselsilen bizim güvercinlerimizdir.
    Cumhuriyet dönemine bir göz atacak olursak güvercinin önem ve ehemmiyetinin sadece barışı ifade anlamındaki özelliğini bir devlet ve siyaset adamı olan rahmetli Bülent Ecevit kendi partisine ve kendisinde mezcetmiş ancak, içini tam anlamıyla dolduramamış olmasına rağmen bir kadirşinaslık ve medeniyetimizden bihaber olmadığının bir işareti olarak algılıyorum. Güvercin her dönemde olduğu gibi cumhuriyet döneminde de bizim dert ortağımızdır. Bütün coğrafyamızda, bütün insanlarımızın güvercine eman, emniyet ve güven verdiği bir realitedir. Hemen hemen hepimiz evimizin muhtelif yer, balkon ve pencere saçaklarına tahıl ve ekmek kırığı bırakarak onların beslenmesine hep yardımcı olmaktayızdır. Ancak geçenlerde bir vakıf okulumuzu vakıflar haftası etkinlikleri münasebetiyle ziyaret ettiğimde bir de ne göreyim bütün duvarlar ve pencerelerin saçakları dikenli tel örgüler ve kesici metallerle örüldüğünü görünce bu tedbirlerin neden alındığını sordum: Güvercinleri engellemek için. Çünkü güvercin oraları kirletiyor, dışkısında da yüksek derecede asit var. Zarar veriyor dediklerinde çok şaşırdım. Hâlbuki eskiden bir güvercinin evimizin penceresine veya balkonuna veya bahçemize konması bize mutluluk verirken demek ki güvercinle bile aramıza ızdırap verici aletlerle mesafe koymaya başlamışız. Kaldı ki, işin manevi yönünü ve medeniyet meselesini bir tarafa bırakıp sadece ve sadece seküler düşünecek bile olsak güvercinlere özel bir mekan ayırıp senede iki kez güvercin gübresini toplayıp pazarlarsak bile ne kadar karlı çıkacağımızı hiç düşünemez hale gelmişiz. Evet, güvercin gübresinin kilosunun veya kutusunu fiyatının bir milyar lira olduğunu hiç duydunuz mu? Pek tabidir ki hayır. Öyleyse bu vesileyle duymuş olup güvercinle hiçbir bağınız kalmamış ise onu bari gübresinin hatırına sevmenizi size tavsiye ediyorum.
    Güvercin bizimdir, bize aittir o, bizden biridir. Her şeye rağmen güvercin bize, biz güvercine gönül vermişizdir. Güvercin dostumuzun ve medeniyetimizin simgesidir. O korkaktır, o ürkektir, o sevdalıdır, o merhametlidir. O bize güvendiği için bizde emin ve emniyet gördüğü için inadına bize ait olduğu aidiyetini yaşamaya azmü cezmü kastetmiştir. O bizim mabetlerimizin, o bizim köylerimizin, o bizim beldelerimizin, o bizim şehirlerimizin süsü ve yüz akıdır. Ama biz bu dostumuzu ve medeniyet simgemizin kıymetini bilmez ve onun dostluğunu hor kullanırsak evcil olsun yabani olsun hiç değişmez onu zevk için, haber içiz ve yerine avdet için değil de korkutup bir daha yerine avdet etmemek üzere kovarak uçurursak kuş uçar ve bir daha yerine dönmez, karışmam, bizden söylemesi. Nasıl ki medeniyetin kıymeti bilinmediği için bizi terk ettiyse güvercinlerimiz de bizi terk edebilir. Bunu böyle bilmek lazımdır kanaatindeyim.
    Ötekinde de güvercin olabilir. Ama ürkektir, güvenemez, bizim simgelerle ötekinin simgeleri farklıdır. Öteki güvercine eman vermez. Çünkü her şey karşılık esasına kilitlenmiştir. Sonuç olarak bizde kurumsallaşmış olan güvercin medeniyetinin anlam ve ehemmiyetinin yeniden gözden geçirilerek layık-ı veçhesiyle muamelatta bulunulması zarureti hasıl olmuştur. Her medeniyetin bir simgesi ve de imgesi vardır. Bizim medeniyetimizin en baskın simgelerinden birisi de şüphesiz güvercin gerçeğidir.
    Aslında her mahlukatın öne çıkarılan bir tarafı vardır. Ama güvercinin metafizik temsiliyeti çok anlamlıdır. Simgeler üzerinden yapılan düşmanlıklara verilebilecek en güçlü örneğin satanistlerin kedi düşmanlığı ve kedi cinayetleridir kanaatindeyim.
    Hiçbir şeye ve hiçbir simgeye düşmanlık ve adavet beslemeden daha nice yıllarda millet olarak hep beraber iyi günlerde ve iyi vesilelerle güvercin uçurma törenleri idrak etmenizi ve bu vesileyle güvercin medeniyetini iyi anlayıp iyi anlatmamıza vesile olabilmemizi temenni ediyoruz.
    Vesselam!..
     
  2. AHMET ESEN

    AHMET ESEN Active Member Üye

    teşekkürler emeğine sağilık..
     
  3. mirocu sercan

    mirocu sercan New Member Üye

    elınee saglıkk ellerınn dert gormessınn :D
     
  4. ZEYNAL YÖRÜK

    ZEYNAL YÖRÜK Konuk Konuk

    ellerine sağlık fehmi...
     
  5. hacibes

    hacibes New Member Üye

    ellerine saglik fehmicim
     

Sayfayı Paylaş